Kanal İstanbul Projesi Türkiye'yi Felakete Sürükleyebilir!

Kanal İstanbul Projesi Türkiye'yi Felakete Sürükleyebilir!

Kanal İstanbul Projesi Türkiye'yi Felakete Sürükleyebilir!

Yıllar evvel ortaya atılan Kanal İstanbul projesi son günlerde gerçekleştirilmek üzere masadaki yerini aldı. Bizler de bu projenin kendi algı dünyamızdaki yansımalarını bazen de politik yorumlarla harmanlayarak dinledik durduk.

Bundan birkaç yıl önce, projeye dair fikirleri alınan bir akademisyenden gelen uzman bir yorum vardı. Hem de hepimizin anlayacağı dilde bu yorumlarını açıklamıştı, proje yeniden anılmaya başlandığına göre bu yoruma da kulak vermenin zamanı geldi.

(Bu içerik, ilgili makalenin yazarından izin alınarak oluşturulmuştur.)

Önce 'nedir, ne değildir' kısmını es geçmeyelim, Kanal İstanbul hakkında fikir sahibi olmayanları şuraya alalım.

Kanal İstanbul Nedir? Kanal İstanbul Projesi Hakkında Bilmeniz Gereken 5 Şey
Kanal İstanbul projesi uzun yıllardır konuşulmakta ve üzerine de pek çok yorum yapılmakta. İstanbul'a "Çılgın Proje" olarak 2011 yılında Haliç Kongre Merkezi'nde dönemin başbakanı Erdoğan tarafından t...


Prof. Dr. Cemal Saydam Hacettepe Üniversitesi Çevre Mühendisliği bölümünde öğretim üyesi.
www.aa.com.tr
Türkiye'de ve yurt dışında yaptığı araştırmalarla iklim değişikliği ve çevresel sorunları irdeliyor, ayrıca bu proje özelinde Türkiye'deki denizlerin yapısal özellikleri konusunda da bir uzman.

Yalın ve ilgi çeken üslubuna hiç müdahale etmeden, Arkitera'da yayınlanan Kanal İstanbul'a dair zihin açıcı fikirlerini derlediği yazısını irdelemeye başlayalım.

İnanması zor ama normal koşullarda Marmara'dan gelip Karadeniz'e giden bir gemi 30 km uzunluğundaki Boğaz boyunca en az 30 cm yokuş çıkmak zorunda kalır.

Nedeni de basit: Karadeniz Marmara'ya göre ortalama en az 30 cm daha yüksektir.

Eğer poyraz varsa ve de aylardan Haziran ya da Temmuz ise bu yükseklik çok daha fazla olur, 70-80 cm hatta 1 metreye kadar çıkabilir. Hatta yol boyunca tuzluluk azalırsa suyun kaldırma kuvveti de azalır ve gemi suya daha da batar, motorlar daha da zorlanır.

İyi de neden acaba? İşte Türk Boğazlar sistemini dünyadaki diğer kanallardan ayıran ve de yerkürede sadece ama sadece bize has olan bu özelliğinin nedeni Karadeniz'e giren tatlı suların fazla olmasından kaynaklanmaktadır.


İşte bu hassas dengeyi ben basit bir havuz problemine benzetirim. Karadeniz hakikaten de devasa bir havuza benzer. 2000 metre derinlikte ve dikey karışımın olmadığı bir havuz.
İstanbul Boğazı bu havuzu boşaltan musluktur. Nedeni de basit: Akdeniz ve de özellikle Doğu Akdeniz kelimenin tam anlamı ile bir buharlaşma baseni, sauna misali. Yazın sıcakta, kışın kuru poyraz rüzgarları ile sürekli su kaybeden bir deniz.

Buharlaşma yolu ile kaybedilen bu su nedeniyle Karadeniz'in fazla suyu İstanbul ve Çanakkale boğazlarından geçerek, Atlantik Okyanusu yüzey suyu da Cebelitarık Boğazı'ndan geçerek bu su eksikliğini tamamlamaya çalışır.


"Hoca'ya da Kanal İstanbul'u bir danışalım dedik aldı bizi Atlantik'e götürdü" demiş olmalısınız ama sistem böyle küresel boyutlarda ve hassas dengelerde çalışıyor.
Bir gerçeği daha aydınlatalım. Karadeniz'e giren tüm sular nehir suyu veya yağmur suyu yani tatlı su.

Peki Karadeniz neden tuzlu? İşte burada da detaylarını sadece bizim bildiğimiz ama sizlerin de farkına varmadan kullandığınız boğazların alt akıntısı devreye girmekte. İstanbul Boğazı gözlerinizin önünde nasıl akıyor ise görmediğiniz alt tabaka da aynen öyle akıyor, tek bir farkla, ters tarafa yani Karadeniz'e doğru. Hedef basit. Tuz dengesini sağlamak. Karadeniz'de, Akdeniz ile aynı tuzluluğa ulaşana kadar sürüyor.


İşte bahsettiğimiz akışı anlatan bir uydu resmi: 

s-711dd7378961db33cc26b45ad2937d48fdbffdf2.jpg
Boğaz'dan çıkan su (aşağıda) Hayırsız Ada'ya çarpınca nasıl ikiye ayrılmış. Sanki bir gemi suyu yarıyor gibi. Belki de "ne enteresan bir görüntü" diye baktığınız bu olay Marmara için çok ama çok önemli.

Tüm sene çeşitli hızlarda ama sürekli çalışan bir fabrika misali. Bu su hızla çıkarken ileride detaylarından bahsedeceğimiz çok önemli bir olaya neden oluyor ve Marmara'nın tuzlu alt tabakasından önemli ölçeklerde suyu emiyor ve yüzeye taşıyor.

İşte ben bu sistemin çalışacağını deneyler ile bulan ortaya koyan ekibin başıydım, uzun seneler boyunca Karadeniz'den başlayıp Ege'de sonlanan seferleri yürüten ekibin ya başı idim ya da parçası olarak çalıştım. 

 

Boğaz'ın altını 4 kez albayrak kırmızısı rengine boyamış bir ekibin elde ettiği bilimsel sonuçlar diğer tüm deneyimler ile birleşince "Kanal istanbul" projesini duyduğumuzda tüylerimiz diken diken oldu.

Bu işin uzmanları olan arkadaşlarımla oturup tartışınca da her birimiz bir başka açıdan ama sonuç olarak tam bir "felaket senaryosuna" ulaşıyor ve ürküyoruz.

Ne olur?

Dedim ya, havuz problemine benzettim diye gelin ondan başlayalım öncelikle. Havuzu dolduran musluklar belli, siz onları, yani havuza giren suyu arttırmadan havuza ikinci bir musluk takarsanız ne olur? Havuz boşalır ama deniz bu elbette su boşalmayacak ama ortalama 30 cm yükseklik zamanla azalacak 20 cm, 10 cm olacak. Ancak su seviyesi düşmeyecek çünkü bu eksiklik hemen Akdeniz suyu ile tamamlanacak. Karadeniz'in tuzlanma oranı artacak.


Marmara Denizi'nin yegâne oksijen kaynağı Çanakkale Boğazı'nın altından giren bol oksijenli Akdeniz suyudur.


Bir denizaltı subayı tanıyorsanız bir sorun bakalım, Marmara'da derin denize dalmak hele bu bariyeri aşıp yüzeye çıkmak ne demek. Yerkürede sadece bize has bir deniz, başka örneği de yok. İşte bu nedenlerden dolayı Kanal İstanbul'u bir Süveyş'e hele hele bir de görseldeki Panama'ya benzetmek denizlerimiz hakkında hiçbir şey bilmemek anlamına geldiğinin ilanı olmaktadır.


Daha iyi anlamak adına denizdeki besin maddelerini gösteren uydu görüntüsüne bir bakalım. 

s-7eb56f58dae25b3c31839d9441908550492a5b07.jpg
O alışılagelen görüntülere pek benzemiyor değil mi?

Akdeniz masmavi ama bu pek iyi bir şey değil. Besin ölçeğinde bu, suyun içerisinde hiçbir şey olmadığının bir göstergesi. Yani yanı başındaki çöl gibi bu da denizin çölü. Besin namına hiçbir şey yok  bu nedenle de Akdeniz'de ekonomik balıkçılık yoktur, olmaz, olamaz da.

Peki ya Karadeniz? Yemyeşil ve de kuzeybatısı, nehirlerin önü kırmızı. Yani her yerde besin bol bazı yerlerde ise daha bol.

Ya Marmara? Kıpkırmızı besin kaynıyor, tam da balıkların istediği bir ortam. Ben Marmara'yı astımlı çocuğa benzetirim. Annesi sağlıklı babası ise sağlıksız bir evlilik sonrası meydana gelen solunum zorluğu çeken bir çocuk. Ömür boyu dikkat edilmesi gerekiyor. Biraz fena davranırsanız çökebilir, asla da düzelmez bir rahatsızlık.

Sistemin çalışma prensipleri ile ilgili olarak bu gerçekleri sıraladıktan sonra şimdi gelelim olası bir Kanal İstanbul senaryosuna.

Her nerede yapılırsa yapılsın, diyelim ki açıldı ve Karadeniz suyu bu insan yapımı, dibi dümdüz ve 25 metre derinlikteki ikinci kanaldan Marmara'ya doğru hızla akmaya başladı.
Yani şu yukarıdaki görüntünün bir küçük benzeri biraz daha batıdan bir yerden Marmara'nın üst suyuna merhaba diyecektir. Ama pek de hoşgeldin dedirtecek cinsten olmayan bir kucaklaşma olacaktır bu.

İşte bu yeni fabrikanın üreteceği organik yük zaten sınırda olan alt tabakadaki oksijen seviyesi üzerine ek bir yük olarak binecek ve kısa bir zaman sürecinde zaten bitti bitiyor sınırında olan alt su oksijensiz kalacaktır.


Tüm dert de bu aşamadan sonra başlamaktadır. Sistem bir kere oksijensiz kaldı mı kelimenin tam manası ile hapı yuttuk demektir.
Bu sudaki kimyasal dengeler tamamen değişecektir. Suyun besini daha da bol hale gelecek ve her iki fabrika daha çok organik madde üretmeye başlayacaktır. 
Bu da üst tabaka için daha fazla organik madde üretimi anlamına gelse de alt tabaka için ilave yük demek olacak ve alt taraftaki kimyasal yapı çok daha kötüleşecektir. 
Bu senaryolar birleşince alt sudaki hidrojen sülfür konsantrasyonu kısa zamanda hızla artacak ve her lodos sürecinde alt suyun üst su ile karışması ile atmosfere de çıkacaktır. Lodos rüzgarlarıyla hidrojen sülfür kokusu İstanbul'a doğru taşınacak ve tüm şehir zamanla artan koku ile kaplanacaktır.
Zaman içerisinde İstabul'un kanalizasyon projesi de bu sudan etkilenecektir. Boğaz boyunca üst su ile karışım noktalarında da suyun kalitesi bozulmaya başlayacak ve Marmara'nın üst suyunun da kalitesi hızla bozulacaktır.


Tüm bunlar zaman içerisinde Karadeniz'in ekolojisini de etkileyecektir.
Ve emin olun ki benim bildiklerimi Rus ve Ukraynalı bilim adamları da bildiği ve geleceği benim kadar kestirebildikleri için bu projeye kesinlikle karşı çıkacaklardır.

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.