Taşeron işçiden Erdoğan'a Mektup

Taşeron işçiden Erdoğan'a Mektup

Taşeron işçiden Erdoğan'a Mektup

Ben metal iş kolunda çalışan bir işçiyim. Çalıştığım fabrika dünyanın sayılı “yerli ve milli” fabrikalarından biri. Ben hem yaklaşan metal iş kolu sözleşmeleri ile ilgili hem de fabrikanın genel durumu ile ilgili görüşlerimi yazmak istedim.

Bizler çalıştığımız fabrikada Türk Metal Sendikasına üyeyiz. Sendikamız, geçen toplusözleşme sürecinde olduğu gibi, işçilerin sözleşme sürecinde ne istediklerini anlayabilmek, ölçmek için 5 sayfalık bir anket uygulamasına başladı. Kişisel sorular, sözleşme taslağına ilişkin görüşler, sosyal yardımlar ile ilgili olan bu anket ile 100 binin üzerinde sendika üyesi metal işçisinin fikirlerini öğrenmek istiyorlar. Anketi doldururken hem yanımdaki arkadaşlar hem de fabrikanın diğer çalışan işçilerinde gözlemlediğim, sorulan soruların bir bölümünün bizim tarafımızdan yeteri kadar anlaşılamamasıydı. Doğal olarak hepimiz eski işçilerden kopya çekme yoluna gittik.

Ankette dikkatimizi çeken başka bir nokta ise çalışma koşullarına, işçi sağlığına ve güvenliğine neredeyse hiç önem verilmemiş olmasıydı. Sanki var denilsin diye 1 soru ile geçiştirilmiş, işçi güvenliğinin karşısına da ücretlerin yükseltilmesi maddesi konulmuştu. İşyerinde karşılaştığınız en önemli sorun maddesine ise önce ücretlerin düşüklüğü daha sonraki şıklarda ise fazla mesai ve çalışma koşulları ile ilgili seçenekler vardı. Bu durumda soruları cevaplarken ister istemez “Kırk katır mı, kırk satır mı?” deyimi aklıma geldi. Biz fabrikalarda gece gündüz demeden ilk olarak para kazanmak için çalışıyoruz. Bize zorunlu olarak iki seçenek sunulsa “Daha yüksek bir ücret mi istersiniz yoksa kültürel sanatsal faaliyetlerin artmasını mı?” derseniz dünyanın her yerinde işcilerden alacağınız cevabı bizden de alırsınız, tabii ki ücret deriz. Bu yüzden bu sorulara verdiğimiz cevapların işçiler daha fazla para istiyor, işçi güvenliği, insanca çalışma koşulları sosyal etkinlikler, çalışma saatlerinin düşürülmesi umurunda değil diye anlaşılacak olması beni korkutuyor.


 
O yüzden buradan gazetemiz aracılığı ile ne istediğimizi hem Türk Metal yöneticileri hem de MESS’in anlayacağı ve duyacağı şekilde söylemek isteriz.

Biz metal işçileri olarak geçinmemizi sağlayacak bir ücret istiyoruz. Bizler geçinmek için 8 saatlik vardiyamızı bitirdikten sonra bir 8 saat daha fazla mesai yapmak istemiyoruz. Bir gün içerisinde 16 saat cehennem sıcağında çalıştıktan sonra ertesi gün işe gelebilmek için canımızdan can veriyoruz. Pek çok arkadaşımız kredi borçlarını mesai ücretleri ile ödemeye çalışıyor. Bu yüzden enflasyon karşısında erimeyecek, vergi dilimine girdiğinde kuş gibi kalmayacak bir ücret istiyoruz.

Biz metal işçileri sadece iş güvenliği değil işçi sağlığı ve güvenliği istiyoruz. İş güvenliğinin baretten, maske ve eldivenden, çelik burunlu ayakkabıdan ibaret olmadığını bilen fabrika yöneticileri, sendikacılar istiyoruz. İş kazalarının fazla mesaiye kalan işçilerde daha sık olduğunu, üretim baskısı altında olan işçilerin daha sık iş kazası geçirdiğini de biliyoruz.


 
Bu kazanımları elde edebilmenin tek bir yolu olduğunu anlamamız lazım. Biz ne kadar güçlüysek, ne kadar bir aradaysak, ne kadar mücadeleye istekliysek sendikamız da o kadar kuvvetli olacaktır. Bizler kendi bölümlerimizde sözleşmenin içeriğini, nasıl mücadele edeceğimizi tartışarak birlikteliğimizi her gün büyüterek kazanırız.

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.