öMER DİNÇERİN 1 YILI

Milli Eğitim Bakanı Sayın Ömer DİNÇER’in atanmasının üzerinden bir yılı aşkın zaman geçmiştir. Bu zaman dilimini değerlendirdiğimizde karnenin pek de iç açıcı olduğu söylenemez.

İlk dönemlerde başlayan laflar ve gaflar bugünkü aşamada da devam etmektedir. İlk zamanlarda teşkilatı tanıması için hoş karşılanan icraat ve sözler son zamanda da devam etmektedir.

İlk etapta teşkilat yasası değiştirilmiş ve bu yasanın verdiği yetkiye dayanarak bakanlıktaki tüm bürokratlar görevden alınmıştır. Az sayıda kişi yerini korusa da yapılan bu değişiklik karşısında “bir bakan kendi kadrosunu kurmalı ve güvendiği, inandığı ve donanımını takdir ettiği kişilerle çalışmalıdır” denilmiştir. Bu gerçekten doğru ve yerinde bir yaklaşımdır. Fakat süreç bize yapılan seçimin doğruluğu bir tarafa tek adamlılığı tartışmaya açmıştır.

Bir bakanın her şeyi (özellikle de eğitimde) bilmesi tabii ki beklenmemektedir. Yönetim ekip işidir ve bakanın eksikliklerini ekip tamamlamalıdır. Gelinen noktada durumun hiç de böyle olmadığı görülmektedir.

Bakanlıkta ben bilirim, ben yaparım, ben söylerim ben açıklarım yaklaşımı söz konusudur. Yani büyük bir gerçeklik unutulmuştur. O da; MEB gibi büyük bir bakanlığın tek adamla yönetilemeyeceği, her bir konuya tek bir kişinin yetişemeyeceği hususudur.

Bakanlık bürokratlarının ardından sıra İl müdürlerine gelmiştir. Bu süreçte alınıp, havuza çekilemeyen okul yöneticilikleri ve öğretmenlerdir. Bunun dahi akıllardan geçip geçmediğini düşünmek ne kadar doğrudur bilinmez ama bunu başarmak ne siyaseten, ne de madden mümkün değildir.

Bu yapılamamış fakat öğretmenler ve okul yöneticileri her defasında hedef tahtası olmaya mahkum edilmişlerdir.

Okul yöneticilerinin bağış heveslisi olduğu ile başlayan süreç öğretmenlerin yeterliliklerini tartışmaya kadar gitmiştir.

Bu güvensizliğin son örneklerinden birisi de 10 Eylül’den itibaren bakanlığın sitesine seçmeli derslerle ilgili videolar yüklenecek. Veliler, bu videolar aracılığı ile tüm seçmeli dersleri tanıyacaklar. Öğrenciler internet üzerinden seçmeli dersleri belirleyecekler. Bu yöntemi özellikle gündeme getirdik. Çünkü okulların inisiyatifine bırakılsaydı, belki müdürler veya öğretmenler velileri yönlendirip, etkileyebilirlerdi. Aileler kendileri karar versin istedik. MEB sitesi üzerinden tercih yapacaklar. Bu konuda çok rasyonel ve analitik davranıyoruz.”

Seçmeli için 12 öğrenci şart

“Seçmeli ders sınıfının açılabilmesi için en az 12 öğrenci bulunması şart olacak. Eğer yeterli öğrenci sayısına ulaşılamazsa veya öğretmen yoksa o sınıf açılmayacak. O zaman öğrenciden yeniden seçim yapmasını isteyeceğiz.”

Cümlelerinde ortaya çıkmaktadır. 12 öğrencinin bulunması durumunda seçmeli dersin açılacağı kesin ifadesinden sonra öğretmen varsa ifadesinin gelmesi manidardır.

Sayın bakana hatırlatalım ki bir dersi 12 öğrenci seçmiş ve öğretmen varsa bu ders yıllardır zaten açılmaktadır. Açılmak zorunluluğu da vardır. Bu açıklama yapılırken asıl söylenmesi gereken öğretmenin nasıl temin edileceğidir. Örneğin bir okulda norm kadro birdir. 30 saat derse var olan öğretmen girmektedir. Ders çizelgeleri norm kadrodan sonra düzenlendiğine göre yeni eklenen dersleri kim okutacaktır? Ücretli öğretmen denilirse yanlış olur çünkü normun bir mevcudun bir olduğu bir durumda ücretli öğretmen çalıştırmak hukuken mümkün değildir.

4+4+4 le beraber sınıf öğretmenlerinin fazlaya çıkacağını söylediğimizde bizzat sayın bakan böyle bir şeyin olmayacağını ifade etmiştir. Bunun yeni sistemi istemeyenlerin korkutma aracı olduğu şeklinde cümleler söylenmiştir. Keşke sayın bakan haklı çıkmış olsa idi ve öğretmenlerimizin zarar göreceği bir durumla karşı karşıya kalınmamış olsa idi.

Bugün İstanbul gibi daha birkaç ay önce öğretmen açığının en çok olduğu ilimizde dahi öğretmen fazlalıkları ortaya çıkmıştır.

Aslında öğretmen fazlalığı yoktur.

Evet öğretmen fazlalığı yok derslik eksikliği vardır. Bugün 30 kişilik sınıfları oluşturabilsek bırakın fazlalığı öğretmen açığı ortaya çıkar.

İstanbul’ da birinci sınıflarda 80-85 kişilik mevcutlardan bahsedilmektedir. Bunun çözümü olarak da diğer sınıfların mevcutlarının 45-60 aralığına çıkarılarak birinci sınıf mevcutlarının 60’lara çekilmesi olarak gösterilmektedir.

Daha küçük yaşta çocukları okula almak için takla atanlar çocukların oyunla öğreneceklerini söyleyenler 60-80 kişilik sınıflarda mı oyunla eğitim yapacaklardır?

Derslik ihtiyacına bakılmadan değiştirilen sistemin günahını öğretmenler çekmektedirler. Bu nedenle öğretmenler hastasına, çocuğuna, eşine kavuşamamakta buna bir de il emrini kaldırarak mağduriyetler arttırılmaktadır.

Sınıfların, tuvaletlerin ve lavaboların küçük öğrencilere göre düzenlenmekte olduğunu söyleyen bakanlık kendini kandırsa da gerçekleri kandıramayacaktır. Bu konuda öyle hummalı bir çalışma yoktur. Bakanlık yada özel idarelerden gelen bir ödenek olmadığı gibi lavabo ve tuvaletler şöyle olacak, olmayanlar düzeltsinler diye bir talimatta yoktur.

Bazı okulların bu işe giriştikleri doğrudur. Bu işe girişen okullar sayın bakanın soruşturmasına konu olan bağışlarla bu işi gerekleştirmektedirler.

Bırakın var olan tuvaletleri düzeltmeyi bugün sıra ihtiyacı olan okullar sıra alamamaktadırlar. Bakanlığı arayıp sıraya ihtiyacımız var diyenlere verilen cevap “bu yıl sıra sıkıntımız var veremeyebiliriz” olmaktadır. Bunun için bizzat bakanlığa giden okul müdürü de var telefon açan okul müdürü de. Bir okulun en temel demirbaşı olan öğrenci sırasında dahi sorun bulunmaktadır.

Öğretmen fazlalığının eritilmesi için yönetici atamalarının yapılması önerimiz de raflarda beklemektedir. Oysa ki İstanbul’da dahi sınav kazanmış yüzlerce öğretmen bulunmaktadır. Bu konuda konuştuğumuz bir il yöneticisi bakanlık yönetmelik değişikliği yapmadan, kuralları belirlemeden iş yapamayız yaparsak yanlış olur demiştir. Detaylı düşünüldüğünde haksız da değildir aslında. Yani İl MEM’ler bakanlığı beklemektedirler. Acaba bakanlık kimi beklemektedir?

Birkaç hafta öncesinde İKG Müdürü Hikmet ÇOLAK’ın yönetmeliklerin bir hafta içinde yayımlanacağını söylediği konuşuluyordu. Sayın ÇOLAK böyle bir söz söyledi mi bilmiyorum ama hiç inandırıcı gelmemişti. Haftalar geçmesi bunu doğruladı.

652 sayılı KHK’da şöyle bir hüküm var.

“GEÇİCİ MADDE 6 – (1) Bu Kanun Hükmünde Kararnamenin uygulanmasına ilişkin düzenlemeler bir yıl içinde yürürlüğe konulur. Bu düzenlemeler yürürlüğe girinceye kadar mevcut düzenlemelerin bu Kanun Hükmünde Kararnameye aykırı olmayan hükümlerinin uygulanmasına devam olunur.”

Bu hükme göre 14 Eylül 2012’ye kadar yeni düzenlemelerin yapılması gerekiyor. Bu tarihi milimi milimine beklemek niye… Bakanlık bürokratları bizzat bana “bir çok yönetmelik hazır ama bakana sunup onay alamıyoruz” demişlerdi. Yoğun iş temposundan, her işe koşturmaktan, görev dağılımının gereği paylaşmaktan kaçınıldığı sürece daha çok beklenecek gibi görülüyor.

Yapılan her tür eleştiri, getirilen her tür öneriye tepki verileceğine bu öneriler değerlendirilmiş olsa idi gelinen nokta maalesef böyle olmayacaktı.

Bugün bakanlığın yapacağı en akıllıca iş;

Öğretmen, öğrenci, veli hatta ve hatta bakanlık bürokratlarına bir memnuniyet anketi uygulamak olmalıdır. Bu kesimlerin gelişmelerden ne kadar memnun olduklarının bir önemi varsa bakanlık bunu yapmalıdır.

Her defasında çizilen pembe tabloların son cümlelerinin öğretmen ve yönetici hedefiyle sonlandırılmasından vazgeçilmeli gerçekler dünyasına dönülmelidir.

Saygılarımla…

Maksut BALMUK

 

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.