4+4+4 için uzmanlar konuştu!
4+4+4 için uzmanlar ne dedi?
Uluslararası ölçümlerde gençlerimizin özellikle 'okuduğunu anlama' yönünde eksilerde kalması, okula gitmek kadar eğitim ve öğrenim niteliği açısından da onlara 'iyi' şeyler sunamadığımızı gösteriyor.
Son olarak gündemde olan İlköğretim ve Eğitim Kanunu’nda yapılması düşünülen değişiklikler de bunun bir göstergesi. Eğitim sistemindeki sorunları çözmekten uzak olan söz konusu değişikliklerin, engelli, çalışan, cinsiyet ayrımcılığına uğrayan, yoksunluk ve yoksulluk içinde bulunan bütün risk altındaki çocukların maruz kaldığı fırsat eşitsizliğini ortadan kaldırması düşünülemez.
Olmadı, sil baştan
TANZER GEZER (Yönetim Uzmanı)
Kanun tasarısında, 8 yıllık kesintisiz eğitim nedeniyle çocuğun, fiziksel ve psiko-sosyal gelişimi açısından yaş grubuna göre ayrı mekânlarda eğitim alması gerektiği, okulların fiziki yapılarının aynı anda her yaş grubu için uygun olmadığı, pek çok köy okulunun işlevsiz kaldığı, taşımalı eğitim ve yatılı eğitim nedeniyle de ailelerin kız çocuklarını okutmak istemedikleri gibi durumların oluştuğundan bahsedilmekle, uzmanlarca önceden bildirilen olumsuz öngörülerin doğrulandığı anlaşılmakta. Yeni kanunla bir önceki fiziki ve idari koşulların yeniden aktif hale getirilmesi anlamlı ve kolay.
Bu yönüyle 8 yıllık temel eğitimin 4 yıla indirildiği, +4 dendiğinde ise çocukların 10 yaşından itibaren meslek eğitimlerine başlayacağı ve bunun da Çocuk Hakları Sözleşmesi ile “Çocukların çalışma alt sınırı 14 yaştır” iç hukuk düzenlemesine aykırı olduğu anlaşılmakta. Bu açıdan çıraklık yaşının düşürülmesinin tekliften son anda çıkarılması anlamlıdır.
Bunun yerine getirilen eğitimin 2. kademesinde ‘seçmeli dersler oluşturulması’ düzenlemesi, çocukların bu yaştaki gelişimleri göz önünde bulundurulduğunda, kendi eğitimleri konusunda karar verme sürecine katılımlarının ancak ‘mesleki yönlendirme’ şeklinde gerçekleşebileceği gerekçesiyle çocuk yararına olmayıp aksine çocuğa yetişkin dayatmasını getirmektedir.
Okul, çocuğun kazandığı en büyük evrensel çocuk olma hakkıdır.
NECDET NEYDİM (Öğretim Görevlisi)
‘Çocukluk’, modernitenin yeniden ve daha geniş biçimde tanımladığı bir kavram ve belki de insanlığa yaptığı en büyük armağandır. Feodalite çocukluğu 7 yaşında bitirirken modernite 18. yüzyılda bunu 14 yaşa yükseltmiş ve BM Çocuk Hakları Beyannamesi son noktayı 18 yaşla koymuştur. 0-18 yaş arasını çocukluk dönemi olarak kabul eden devletler, uygarlığa adım atanlar olarak tanımlanmayı hak etmiştir. Ancak kabul etmek, aynı zamanda bir taahhüdün altına da girmektir. Bu, çocuğa farklı bir dünya (okul) sunulacağının vaadidir, sorumluluk üstlenmektir.
5 yıllık eğitim, devletin çocuğun sorumluluğunu bu süreyle üstlenmesi anlamına gelirken bu süre 8 yılla daha da arttırılmıştır. 12 yıllık zorunlu eğitim ise özü itibariyle asıl vaadin yerine getirilmesi anlamını taşımakta. Ancak burada temel nokta, devletin bu düzenlemeyi yaparak çocuğun (kız ve erkek) tüm sorumluluklarını üstlenmesi. Bu durumda devlet, bütün nötr haliyle, çocuğun çocuk olma haklarını güvence altına alacak; onu cinsiyet eşitliğine, çocuk gerçekliğine dayalı bir eğitimle, sosyal hayatın eşit bir bireyi ve ülkenin yurttaşı olarak hayata göndermeyi üstlenmiş olacaktır. Bu sürecin kesintili olması, çocuğa dönük dış müdahalelere zemin hazırlayacağı gibi, çocuğun doğal hakkı olan okulun kesintiye uğramasına da yol açabilecektir.
Ailenin, insan haklarından kaynaklanan kendi kültürel ve inançsal birikimini çocuğuna aktarması elbette engellenemez. Ancak bu, aileye, çocuğunu okul sisteminin dışına çıkarması hakkını vermez. Okul (okuma, öğretim değil), çocuğun kazandığı en büyük evrensel çocuk olma hakkıdır ve bu hakkı, insan olma sürecini yaşayarak kullanır. Bunu kimsenin elinden alması söz konusu olmamalı. (0-18 Medya Grubu)
Radikal
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.